Bilgi bombardımanı arasında cahil olmaktan nasıl kaçabiliriz?

Emre Can Kartal
5 min readNov 9, 2020

--

Bu bölümü YouTube kanalımdan da görebilirsiniz.

Cahil olmaktan nasıl kurtulurum diyenlere İhsan Fazlıoğlu’nun Kendini Aramak isimli kitabında okuduğum bir yazıdan hareketle bir şeylerle geldim! Çoğu zaman olduğu gibi, yine etimoloji ile başlayalım. Malum, kullandığın kelimeler hayatını şekillendiriyor, hem de anlaşabilmek için bağlamı yakalamamız gerekiyor.

Hemen reklamlar… Bu konuyu podcast olarak da dinleyebilirsiniz:

Cehalet ne demek?

Cehalet kelimesi kökü bakımından cevele köküyle akrabaymış. Cevele dönmek, dolaşmak, nereye gittiğini bilmeksizin endişeyle gezmek anlamına geliyormuş. İlim kelimesiyse köken bakımından yol işareti, alamet demekmiş. İki kelimenin de anlamı çöl ile bedevi arasındaki ilişkide kuruluymuş.

🎨 James McNeill Whistler, Reading by Lamplight

Hemen araya şunu da sıkıştırayım: İslamiyet’ten önceki döneme Cahiliye dönemi denmesindeki temel neden de bu cevele kökünden geliyor. İnsanların bir amaca tutunmamış, amaçsız bir şekilde yaşamaları nedeniyle Cahiliye döneminde oldukları söyleniyormuş. Her ne kadar Cahiliye dönemi demek artık belirli tarihleri içerse de anlam bakımından bugün bile cahiliye döneminde yaşamak mümkün. Aman dikkat.

Cehalet amaçsız dolaşmak, ilim ise alamet demiştim. Malumat ve bilgi ise alamet demek. Çölde gitmek istediği yere dair alametleri toplarsan gideceğin yere yaklaşma ihtimalini artırıyorsun. Malumatları okuyamayacak durumdaysan ise cahilsin ve çöl şartlarında ölebilirsin. O yüzden malumatları anlayabilecek kadar tırnak içinde “ilim” sahibi olmak hakikaten var olmaya eş değer olabilir.

Photo by 🇨🇭 Claudio Schwarz | @purzlbaum on Unsplash

Sosyal medya cahil mi bırakır?

Bu temel üzerinden ilerlersek şöyle bir soru da gündeme geliyor: O zaman edindiğimiz bazı bilgiler bizi cahil bırakabilir, çünkü bazı bilgiler hayata dair gitmek istediğimiz yeri veya yaşama amacımızdan bizi uzaklaştırabilir. Günümüz sosyal medyası tam olarak da buna tekabül ediyor bir bakıma. Hemen minik bir senaryo kuralım: Bir sekmede hayatını adamak istediği bir şey hakkında çalışırken, diğer sekmeden Twitter bildirimini görmek seni aslında cahil bırakıyor. Twitter’da bir arkadaşının bir tweet’ini beğendiğini gösteren o bildirim seni aslında o an odaklandığın ve hayat amacı olarak gördüğün şeyden uzaklaştırıyor, yani cahil bırakıyor. Cehalete erişmek işte bu kadar kolay.

Bazı bilgilere gözlerini kapamak ve alametleri takip ederek kendi yolunda gittiğinde cehaletten kurtuluyorsun, çünkü kaybolacağın tek yer gitmek istediğin yolun derinliği oluyor. O da kelime anlamı bakımından bu kadar laf ettiğim cehalete eş değer değil diye düşünüyorum.

Bu arada birkaç yazı/podcast’tir özellikle sosyal medyaya epey olumsuz yorum yaptığımın farkındayım. Anlattığım konular gereği durum böyle olsa da internetin ve sosyal medyanın varlığını çok seviyorum. Hani bir söz var ya en çok vakit geçirdiğin 5 kişinin ortalamasındır diye. Tam olarak bu söz üzerinden düşünüyorum. İnternet insanaa en çok vakit geçireceğim 5 kişiyi seçme şansı veriyor ve insanı gitmek istediği o yere götürüyor. Yani malumatı internette de bulmak mümkün, çöllere düşüp konum aramaya gerek yok.

Bilgiyi işleme

Bilgi bombarmanının cahilliğe yol açacağından bahsediyordum. Peki her bilgi aynı mı okunur ona bakmalıyız. İhsan Fazlıoğlu’na göre tabii ki cevap hayır. Örnek olarak vatan sevgisini vermiş. Vatan sevgisi, sevgi kelimesi gereği ihsasa yani duyguya dayalı bir eylem. Bunu idrak sınırları içinde değerlendirirseniz bu bilginin anlamını saptırmış olursunuz. Tabii bu söylem sevgi içeren konuların eleştireye veya idrake kapalı olduğunu söylemiyor. Bilakis duyguya dayalı şeylerin bile anlamlandırılması gerektiğini söylüyor. Sevdiğin, yerdiğin konuyu bilmezsen cahil oluyorsun zaten, istikamet belli değil çünkü. Böyle durumlar için şöyle yazmış:

“Bilgisiz sevgi ihmale, bilgisiz yergi ihanete neden olur.” Yani bir şeyi bilmeden sevmek o şeyi ihmal ettiğiniz anlamına gelirken, bilmeden eleştirirseniz de ihanet etmiş olursunuz.”

Günümüz tartışma programlarının çoğunda da bu durum var. Sevdiği ve yerdiği şeyi bilmeyen insanların amaçsızca birbirlerine birçok şey söyledikleri, lafızdan ibaret programlar görüyoruz. Bunu anlatan bir bölüm yapmıştım ama dinlemeyenler için lafzın ne olduğunu hemen hatırlatayım: Ağızdan çıkan, anlamı göz etmeksizin her şeye lafız diyoruz; bu lafzı yakalama işine de idrak. Tabii lafızın mefhumu yani anlamı idrak eden zihinde neler çağrıştırıyor, o da önemli. Hemen konuya tekrar dönelim: Toplumumuzun büyük bir bölümünün tartışmayı bilmemesi de tam olarak bununla açıklanabilir. Sevdiği şeyi idrak edemiyor, bilgileri birleştiremiyor ve sadece duyguya dayalı konuşuyor. Konuşmanın sonunda iki tarafın da bilgisinde bir artış olmuyor, yeni malumatlar yani yeni yollar belirmiyor. Kazanan ve kaybedeni yorumluyoruz, yeni şeyler düşünmüyoruz.

Photo by Kyle Glenn on Unsplash

Bilginin bağlamı

Burada yine İhsan Fazlıoğlu’na dönelim:

“Tanım üzerinden tasavvur üretmeyen bir kavram kanıt üzerinden tasdik üretmeyen bir önerme, idraki değil yalnızca ihsası besler.”

Konuştuğun konunun gerçeklik küresini, ekolünü bilmek epey önemli yani. O bilginin bağlamı nedir, gerçeklik küresi nedir, bir ekolü var mıdır, ekolü varsa o ekolünün temel kavramları nedir? Örneğin kültürü ele alalım. Kültür tanımlaması en zor kelimelerden biri. Bu kelimeyi hangi bağlamda kullandığını bilmeden alameti yakalayamazsınız. Bir topluluğun yaşayış şekli mi, bir kulübün getirdiği hayat tarzı mı veya hareket etme biçimi mi? Hangi kültürden bahsediyoruz? Bilginin anlamlı olması için kültür üzerine okurken yazarın o bağlamını bilmek gerekir: Kültüre hangi anlamı atfediyor? Tarihsel bir bağlamı yoksa veya yeni bir şeyler ortaya koyduğunu iddia edip bağlamdan bahsetmiyorsa yazarın durumunu anlamak için okumak iyi olabilir ama bilgi olarak her zamankinden çok daha şüpheli bakmak gerekir.

Photo by Glen Carrie on Unsplash

Tefekkür ve hareket taslağı

Bir yere ulaştıran bilgiye erişmek için veya bu bilgiyi iyi kullanmak için de tefekkür yani fikri anlamda düşünce önemli. Düşünceye dair fikirlerimi de içeren bir bölüm yapmıştım, o yüzden burada o konuya pek girmek istemiyorum ama Andre Maurois’nın Yaşamak Sanatı kitabından bir şeyler aktarmak istiyorum. Bu kitap hayata dair Maurois’nın düşüncelerini içeriyor ve bu bölüme bence en yakışan cümlesi şu:

“Her tefekkür bir hareket taslağıdır.”

Yani her tefekkür aslında bir alamet olabilir ve bu alametler bir yere ulaştırmada kolaylık sağlayabilir. Maurois bu anlamda mı kullandı bilmiyorum ama iyi hareket etmek için iyi düşünmek gerektiğini savunuyor o da. Bilgiyi buldun, anladın, tabii ki işlemen gerekiyor, yani kendine katmalısın. Öyle bir bilgi olsun ki kamudan alınmış olsun; burada bilgiyi kamudan alıp senin yapacak olan şey onu kendi cümlelerin ve kendi filtrenle anlatabilmen. Toplumsal bireyseli kuşatmamalı yani, toplumdan aldığını birey olarak ifade edebilmelisin.

Yani sözün özü bilgi bir yere ulaştırmalı ve harekete dönüşmeli. Buradaki bir yere ulaştırma, tüm bölümde aktarmaya çalıştığım gibi: Çıkar anlamında değil, düşünce dünyasında bir yere ulaştırmalı, hatta yürünecek bir yola davet etmeli. İhsan Fazlıoğlu’nun alim ile cahil arasındaki farklardan bahsettiği şu cümleyle kapatalım:

“Birisi kavramlarla heyecan veren hayaller çizer, diğeri tasavvur üretir; birisi cümlelerle vecizeler yaratır; diğeri yargılar kurar. Birisi çölde dolaştırır; serabın yarattığı vahalarla oyalar; diğeri bir şehre/medineye ulaştırır; vakıayla hakikatla muhatap kılar.”

İkisini dene, tarafını seç… 😅 Alim mi olacaksın yoksa cahil mi?

--

--

Emre Can Kartal
Emre Can Kartal

Written by Emre Can Kartal

Bir yerlerde bir şeyler kovalıyorum.

No responses yet