Nasıl hızlı öğrenilir? 10 bin saat vs. 20 saat!

Emre Can Kartal
6 min readOct 18, 2020

Karantina döneminin başlamasıyla kişisel gelişim konuları epey gündeme gelmişti. Karantinada okunacak kitap listelerinden yogaya nasıl başlayacağımıza kadar birçok içerik sosyal medyanın her tarafında akıyordu. Resmen 10 günde nasıl 15 gün yaşanıra kadar veren verimlilik öğütleriyle dolup taşmıştık. O günden bugünlere görüldüğü üzere insanların büyük bir çoğunluğu bir şeye heves etme aşamasında kalıyor.

Önceki bölümlerde hocayla aramızdaki tahakküm ilişkisini kaldırmanın yararlarından düşünmeye kadar birçok konuya değinmiştim. Şimdi yıllarca adeta bir klasik haline gelmiş bir konu ve yeni bir yaklaşımdan bahsedeceğim. Malcolm Gladwell’in Outliers isimli kitabıyla tüm dünyaya yayılan 10 bin saat kuralı adında bir düşünce var. Bu düşünceye göre herhangi bir konuda ustalaşmak için onunla 10 bin saat boyunca boğuşmanız gerekiyor. Hatta bunu anlatırken sporculardan ünlü bilim insanlarına kadar örnekler veriyor.

10 bin saat?

Haftada 20 saat yaparsanız 9,6 yıl.

40 saat yaparsanız 4,8 yıl,

60 saat yaparsanız 3,6 yıl,

80 saat yaparsanız 2,4 yıl.

Beatles

Beatles’ın örneği çok ilginç. Grup 1960'ta henüz lisedeyken Hamburg’tan bir teklif almışlar ve orada çalmaya başlamışlar. 2 yıl içinde Hamburg’a iş için tam beş kez gitmişler ve 270 gece çalmışlar. Takvimleri epey yoğunmuş, kendilerini de tekrarlamamak için olacak ki “düşünebileceğiniz her şeyin cover’ını yaptılar” deniyor. Bu da Beatles’ı Beatles yapan dönemmiş. Hamburg döneminden 2 yıl sonra da White albümü çıkarmışlar.

Bill Gates’in hayatı üzerinden 10 bin saat

Bill Gates yedinci sınıfa giderken okulunun anneler kulübü bir kermes düzenleyip para topluyor ve okula bir bilgisayar terminali alıyorlar. Yıl daha 1968. Buradaki mantık internet kafe mantığıyla ilerlemiş. Ana bir bilgisayar ve buna bağlı bilgisayarlar var. Aileler çocuklarına bu bilgisayarlardan faydalanmaları için saatlik ücret alıyorlarmış.

O dönemde de Computer Center Corparation adında bir oluşum kurulmuş, bu şirket yerel şirketlere bilgisayar kiralıyormuş. Kurucularından birinin oğlu da Bill Gates’in okuldan arkadaşıymış. Bill Gates de burada programları denemiş. Burası batınca da bordrolar üzerine yazılımlar üreten bir yazılım firmasında çalışmaya başlamış, şirketin ona sunduğu şeylerden biri de bedava bilgisayarmış.

Bill Gates ve arkadaşları o dönem 7 aylık bir dönemde her gün 8 saat çalışmışlar. Bu da 1,575 saat ediyor bile. Hatta orada hack’lemeler yapınca kovulmuşlar. Tabii tüm bunlar olurken Bill Gates’in yaşı 15–16. Sonrasında üniversitelerde bedava bilgisayar kullandı, yazılım şirketlerinden istendi oralara gitti vs.

Beatles ve Bill Gates örnekleri her ne kadar 10 bin saat üzerinden verilse de Gladwell’in de dediği gibi şansla ve doğru yerde olmayla alakalı. Yıldızlar resmen onlar için dizilmiş. Henüz lisedeyken Hamburg’a çalışmaya gitmeleri, Bill Gates’in gittiği okula alınan bilgisayarlar, evine yakın üniversitelerde ve ofislerde küçük yaşlardan itibaren çalışmaya başlaması gibi şanslar burada 10 bin saatten daha önde gibi geliyor bana.

Sözün özü Gladwell’in popülerleştirdiği 10 bin saat fikri insanlara bir konuda uzmanlaşması için gereken saati belirliyor. Bu da haftada 20 saat yaparsanız yaklaşık 10 yıla tekabül ediyor.

Kaufman 20 saat ile ne diyor?

Yakın dönemde Josh Kaufman bu konu üzerine yeni bir şeyler paylaştı. Kaufman’a göreyse bir beceri edinmek için 20 saat yeterli. Bunun için de birkaç taktiği var. Kaufman kendini öğrenme meraklısı olarak tanımlıyor.

Yüzlerce maddelik öğrenilecekler listesi varmış, Amazon’da 200'den fazla okumak istediği kitap sepetinde duruyormuş. Girdiği her kitapçıdan üç dört kitap almadan çıkmıyormuş. Her şeyi kendi yapmak istiyormuş. “Eğer bir şeyin yapılması gerekiyorsa yardım aramaktan ziyade bu işe kendi başıma girişirim” yazmış.

Kendini öğrenme deneyiminden mahrum etmek istemiyormuş.

Kızları dünyaya geldiğinde eşiyle birlikte hayatlarındaki önceliği kızlarına vermişler ve evden çalışmaya başlamışlar. Tabii çocuk olunca yeni beceriler edinmek için ayıracağı süre de kısalmış, bu süreçte de verimlilik üzerine yeni şeyler denemiş. 20 saat de tam olarak buradan çıkıyor.

Kaufman da haliyle Gladwell’e sinirli. 10,000 saat kuralının yanlış anlaşıldığından bahsedip yeni bir beceri edinmek için buna gerek yok, dünyanın en iyisi olmanıza gerek yok diyor.

On bin saati profesyonellere bırakın. Biz yirmi saatlik yoğun, mantıklı ve özenli bir çalışmayla başlayacağız.

Hızlı beceri edimini 5'e bölmüş:

  • Karar vermek,
  • Parçalara ayırmak,
  • Her bir parçayı öğrenmek,
  • Engelleri kaldırmak,
  • Pratik yapmak.

Not sistemine dayalı okullara da pek sıcak bakmıyor. Öğrendiklerini günlük hayatta kullanamaması ve başarının hocanın iki dudağı ağzında olmasının mantıklı olmadığını düşünüyor. Hatta MBA eğitimini yarıda bırakmış. Kendi tecrübelerinden hareketle de Kendi Kendine MBA kitabını yazmış.

Kendi düşüncelerini de 10 maddede sisteme dökmüş.

Seveceğiniz bir proje seçin: Bu madde epey basit. Öğrenirken kafanızı duvarlara vurmak isteyeceğiniz şeyleri öğrenmeyin diyor Kaufman. Hatta Karl Popper’den alıntı da yapmış. Popper bilimsel bilginin nasıl olması gerektiğine yönelik fikirleri olan bir düşünür. Bilimsel bilgiyi yanlışlanabilirlik üzerine kuruyor. Söylediğiniz bir söz verilerle yanlışlanabilecek kalitedeyse bilimseldir diyor. Mesela dünya düzdür demek bilimselken, buraları Tanrı yarattı demek bilimsel değildir. Biri yanlışlanabilir, diğeri yanlışlanamaz. Tabii bu yanlışlanabilirlik düşüncesine göre böyle. Popper’in “hayat problem çözmektir” ismiyle Türkçede de olan bir eseri var. Orada insanın tutkuyla araştıracağı bir problemi olması gerektiğini savunuyor. Onu çözünce yeni problem, onu çözünce de yeni problem. Kaufman’a göre de insanın böyle problemleri olmalı. Hızlı beceri ediniminin ilk kuralı böyle bir probleme sahip olmak.

Enerjinizi bir defada tek bir beceri üzerinde yoğunlaştırın: Buradaki ilke oldukça basit. Montaigne bize yüzyıllar önce anlattı bu durumu. Her yerde olmak isteyen hiçbir yerde olamıyor. O yüzden net bir yerde olmaya çalışmalıyız. Hem Go öğreneyim hem satrançta uzman olayım hem de damada kimse beni yenemesin, öyle bir canavar olayım derseniz ve bunları aynı anda öğrenmeye çalışırsanız telef oluyorsunuz. Kaufman da öğreneceği şeyleri sıraya koymadığında aslında hiçbir şey öğrenemediğini söylüyor.

Hedef performans seviyenizi belirleyin: Bu madde tam olarak nereye gitmek istediğinizle ilgili. Öğrenmek istediğiniz şeyde sizi tatmin edecek alan neresi? Örneğin bir müzik aleti çalmaksa hedefiniz, hangi tür şarkıların akorlarını öğrenmek ve sorunsuzca çalmak istiyorsunuz? Buradaki hedefleri dünyanın en iyi Ukulele çalan insanı olmak istiyorum derseniz 10 bin saate geri döneriz. Sonuçta iyi anlatılmış bir problem yarı yarıya çözülmüş bir problemmiş.

Burada araya eklemek istediğim bir şey var. İmkansız hepimizin karşılaştığı veya bir şekilde karşılaşacağı bir duvar. Bir şeyleri istiyorsunuz ve uğruna çabalıyorsunuz diye o şeyler karşınıza çıkacak diye bir garanti yok. Bugün çalışmaya başlasanız, yıllarca emek dökseniz, çok büyük ihtimalle bir 100 metre koşusunda Usain Bolt’un rekorunu geçemeyeceksiniz, yazılımda dünyanın en iyisi dahi olsanız, dünyanın en iyileriyle kol kola dolaşsanız dahi bir Bill Gates olamayacaksınız. Bazen genetik, çevre ve doğru yerde olmak gerekiyor. İstek ve çaba maalesef her şey değil, yıldızların da sizin için dizilmesi gerekiyor.

5. ve 6. maddeler oldukça net. Becerilerinizi alt becerilere bölüp ilerlemeniz gerekiyor. Konu ukulele çalmaksa ukulelenin nasıl tutulduğunda başlamalı gibi temel konular bunlar. 5. madde ise gerekli araçları temin etmeyle ilgili. Çalmadan önce bir ukuleleye ihtiyacınız var tabii. 6. madde ise dikkat ile ilgili. Çalışmanın önündeki engelleri kaldırmak epey önemli. İçinde bulunduğunuz ortamı çalışmaya uygun şekilde düzenlemek epey önemli. Telefon bildirimler, dağınık bir masa varken dikkat pek kolay toplanmıyor. Kafanızın içi de masanızla örtüşmemeli. Kafa karışıksa masa da dağınık oluyor genelde. Masayı toplayıp sade bir ortamda çalışmalı.

Pratik için özel zaman ayırın: Zaman konusu belki de bu maddeler arasında hepsinden önemlisi. Kaufman’a göre zaman “bulunan” bir şey değil. Zaman yaratılır. Zamanınızı nasıl kullandığınızı anlamak istiyorsanız birkaç gün boyunca zamanınızı nelerin aldığını notlar tutarak görmenizi istiyor Kaufman. Böylece yeni şeyler öğrenmek için neleri hayatınızdan çıkarmanız gerektiğini göreceksiniz.

8. madde geri bildirim üzerine. Bir şeyleri yapıyorsunuz ama kendinizi nasıl test edeceksiniz? Öğrenmek istediğiniz konuya göre bu değişiyor. Bir uzmana e-posta göndermek veya kendinizi videoya alıp izleyip yorumlamak geri bildirim olacaktır. Test edilebilirlik önemli. Yanlış yolda gidiyorsanız doğru yere çıkma şansınız yok.

9. madde yine 7. madde gibi zamana yönelik bir madde. Yeni bir şeyler öğrenmeye başladığımızda aslında epey zahmet çekeriz. Bir bakıma konfor alanından çıkmak gibi olur bu durum ve zaman yavaş akar. Burada Kaufman’ın önerisi zaman tutmak. Bir kronometre açılır ve o süre bitene kadar devam edilir. Öğrenilen konudan bıkmamak için de bu sıralar kısa tutulur. İşin güzel yanı, zorlu bir giriş aşamasının ardından ilerleme çok hızlı oluyor. Kas geliştirmede de böyle örneğin. Kasların alışmaya başladığı ilk dönemde ilerleme epey yavaşken, kısa bir süre sonra sonuçlar hızlıca alınıyor. Tabii sonrasında yine bir duraklama dönemi geliyor, kasları şaşırtmak gerek.

  • 10. madde ise nicelik ve hız ile alakalı. Bu madde tekrar yapmanın önemini vurguluyor ama bir anekdot çok hoşuma gitti. Bir seramik hocası henüz ilk ders gününde sınıfı iki gruba ayırıyor ve yarışma benzeri bir şey başlatıyor. İlk grup yaptığı seramiklerin ağırlığına göre değerlendiriyor, ikinci grupsa yaptığı işin kalitesine göre değerlendiriliyor. İlk bakışta ilk grubun, yani yapılan işin sayısıyla değerlendirilen grubun kaybedeceğine kesin gözüyle bakabiliriz ama durum böyle olmuyor. Kiloyla değerlendirilen grup daha fazla deneme yaptığı için işi epey ilerletiyor ve en kaliteli işler kalite beklenen gruptan değil, tekrar yapan gruptan çıkıyor. Mükemmeli üretmeye çalışmak yerine denemek tam da burada işimize yarıyor.

Kaufman’ın 10 maddelik ilkeleri bu kadar. Bir de bu maddelere ek olarak öğrenilecek konuyu insanlara açıp açmamak konusuna da gelebiliriz. Taahhüt etkisi insanlara bir şeyleri yapmadan önce haber vermeniz prensibi üzerine çalışıyor. Kişi yakın arkadaşına “ben şunu öğreneceğim” dediğinde üzerinde bir baskı oluşturuyor. Hem arkadaşına kendini kanıtlamak için hem de sosyal sermayesini aşağı çekmemek için kendini öğreneceğim dediği konuda zorlamaya başlıyor. Burada ilginç olan kısım beyin bir şeyi tamamlayıp tamamlamadığını tam olarak idrak edemiyormuş. Yani projenin başlagıcında bir arkadaşınıza şunu şunu yaptım dediğinizde o işi tamamlayıp tamamlamadığınızı anlamıyor beyin. O yüzden de basıyor mutluluğu.

Son olarak nacizane bir sorum var. En son ne zaman yeni bir beceri edindiniz? Günümüz vasatının (vasat bu arada ortalama demek) tüm yetenekleri çocukken edindiği uğraşlar neticesinde geliyor, farkında mısınız? Çocukken resim çizenler çizimle alakalı alanlara yatkın, top oynayanlar spor. Büyüdükçe yeni beceriler edinmeyi bırakıyoruz. Bu da bizi birçok şeyden mahrum ediyor. Ne acı!

--

--