Yürümenin felsefesi düşünmeyi etkiler mi?
“Yaşamak için ayağa kalkmamışken, yazmak için oturmak nasıl da beyhudedir.”
“Bir konuda karar verirken o konuyu enine boyuna düşünmek gerekir” sözü artık klişe sayılabilir. İş üzerinden gidersek maksimum verimi alabilmek için huniler, funnel’lar kurmanız gerekiyor. Bir funnel’ınız olmalı ki hem stabil ilerleyin hem de olabilecek maksimum verimi alın. Bu funnel’ları oturtmak için de ben yürümeyi tercih ediyorum.
Yürümek düşünmeye giden yol demiştim ama burada düşünmenin üzerine gitmek gerekiyor.
Düşünme
Düşünme denince klasik Türkçede iki farklı kelime var ki bunlar temel olarak anlatmak istediğimi niteliyor. Bu kelimelerden biri tebebbür, diğeri tefekkür.
Tedebbürün sonucu tedbir. Somut bir amaç için düşünme anlamına geliyor.
Tefekkürün kararı fikir. Fikir kökünden gelir. Soyut bir amaç için düşünmek demek.
Tefekkür ve tedebbür üzerine düşünmemi sağlayan İhsan Fazlıoğlu biz 200 yıldır tedebbür yapıyoruz, kafayı koruyoruz diyor.
“Açık havada yürürken doğmayan, şenliğine kasların da katılmadığı hiçbir düşünceye güvenmemeli.” — Nietzsche
Yürüme üzerine örneklere geçmeden önce Flanör’den bahsetmek gerekiyor. Bu tabir ilk kez Charles Baudelaire tarafından kullanılmış. Bu ifade Fransızcada “avare gezen” anlamındaymış. Baudelaire bu tabiri kendini şehirden soyutlayan ve yürüyerek şehri gözlemleyen insanlar için kullanmış, tutkulu bir gözlemci olduğunu söylemiş.
Bedenen şehrin içinde ama aklı şehri gözlemekte olan bir gezer yani Flanör. Bu tabir gündeme geldiğinde genelde Walter Benjamin’in Pasajları’na da bakılıyor. Benjamin flanörün bir isyankar olduğunu ima ediyor bir bakıma. Tüketim toplumuna, içinde yaşadığı insanlara bir tepki olarak bu hayat tarzına itilmişti belki de.
Nietzsche
Başlamadan önce Nietzsche’nin hayatında kısa bir yolculuğa çıkalım.
Nietzsche başarılı bir çocuk. Asil bir soyun da son varisi olarak görülüyormuş. Bonn ve Leipzig üniversitesilerinde filoloji eğitimi almış. 24 yaşında da Basel Üniversitesi’nde filoloji üzerine derslere girmeye başlamış.
Her şey iyi giderken 1871'de Tragedya’nın Doğuşu’nu yayınlamasıyla tepki görmeye başlamış yalnızlaşmış. Tabii aşk hayatı da istediği gibi gitmeyince her şey daha da kötüleşir.
Her dönem daha kötüleşir, hatta bir şeyler okurken migreni tutuyor diye başkalarından ona bir şeyler okumasını bile istermiş. Kendini toplamak için bir yıl izin alsa da toparlayamaz. O dönemlerde de yürümeye başlar. O ağrılardan kurtulmak için yürür.
1879'da da devam edemeyeceğini anlayınca istifa edip mütevazı bir hayat yaşamaya başlar. Bu süreçle trenlerde geze geze otellerde kala kala gezmeye başlar. Günde 8 saat yürüme alışkanlığını da o zaman kazanır. Hatta Gezgin ve Gölgesi kitabını da o yürüyüşlerde aldığı notlarla yazmış. Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabı da o yürüyüşler neticesinde ortaya çıkmış.
Hemen Kant’ı da araya sokalım: Nietzsche çalışmak için yürüyormuş. Kant çalışmaktan iki büklüm olmuş vücudunu temizlemek için.
Nietzsche çalışmak için yürümek zorundaymış.
“Sadece kitaplar arasında düşünebilenlerden, aklını kitapların dürtüklemesini bekleyenlerden değiliz biz. Bizim ethosumuz açık havada, tercihen yolların bile tefekküre daldığı ıssız dağlarda veya deniz kıyılarında yürüyerek, sekerek, tırmanarak, dans ederek düşünmektir.”
Yazmayı da ayaklara bağlıyor. Müzik için mesela ayağın ritim tutmuyorsa çöp diyor adeta, hocası Wagner’i müziğini de yaşlılığında bu yüzden epey boğucu bulmuş.
Gelelim Rousseau’ya
Rousseau sadece yürürken gerçek anlamda düşünebildiğini söylüyormuş.
“Benim çalışma odam kırlardır”.
20 yaşına kadar epey uzun yürüyüşler yapıyormuş. Sonrasında şan şöhretle birlikte yürümelere ara vermiş. 40 yaşında yeniden bu yola girmeye karar vermiş. Yaşarken kitaplarının yakıldığı bir dönemi dahi yaşamış. “Hiçbir zaman yalnız yürüyerek yaptığım seyahatlerdeki kadar düşünmedim, var olmadım, yaşamadım, kendim olmadım.”
“Ben keyfimce yürümeyi, canım istediğinde de durmayı severim. Bana seyyar bir yaşam gerek. Güzel bir havada, güzel bir ülkede telaşa gelmeden yol yürümek ve yürüyüşün sonunda da hoş bir manzarayla karşılaşmak, onca yaşam tarzı arasında zevkime en uygun olanı.”
Olmazsa olmazımız David Henry Thoreau
Walden isimli kitabıyla bir göl kıyısına inşa ettiği kulübesinden hareketle insanın yaşayış biçimine dair enfes çıkarımları olan bir yazar Thoreau. 20 yaşında ismini ters çevirmiş ve Henry David olarak anılmaya başlamış. Özel okul açma girişimi olmuş ama bir türlü tutturamamış, Meksika — Amerika savaşı’nı ve hükümetin köleleği kaldırmamasını protesto edip vergi vermeyi bırakmış. Bir hayırseverin onun vergi borcunu ödemesiyle de hapisten kurtulmuş. 1846'da da kulübesinden alınıp hapse atılmış. O dönemin sonunda da Sivil İtaatsizliği yayınlamış.
“Yaşamak için ayağa kalkmamışken, yazmak için oturmak nasıl da beyhudedir.”
Sabah yürümeyi öneriyor ve “sağlık kendini sabahlara duyulan sevgide belli eder” diyor.
Yürüyüş, Kant için temizlik demek
Kant için yürüyüşse bir nevi vücudu temizlemek. Hayatı boyunca da hep aynı yolda yürümüş. Hatta bu güzargah daha sonra Filozofun Yolu olarak adlandırılmış. Söylentilere göre sadece iki defa bu rotayı değiştirmiş. Birinde Rousseau’nun Emile’ini almak, ötesindeki de Fransız Devrimi sonrasındaki haberleri almak için.
Dışarısı
Bir şey sen anlam verirsen anlamlıdır. Lafız ve idrak konusuna başka bir yazıda/podcast’te değinmiştim. Şahs-ı manevi tam da buradan kullanılabilir mesela. Dışarısı da biraz irdelersen bir geçiştir. Bura ile ora arasındaki bir geçiş. Pek ellemezsen zaman kaybetmemek için hızlı gitmen gereken bir alan.
Hız
Günü daha verimli kullanmak için hızlı hareket ediyoruz. Aynı anda birden fazla şey yapmaya çalışıyoruz. Günü kısaltan da tam olarak bu. Bir şeyleri acele bir şekilde yapmak ve hızlı hareket etmeye çalışmak günleri kısaltıyor.
Yalnızlık
Gelelim yürüyüş nasıl yapılır konusuna. Ben yalnız yapılması taraftarıyım. İskoç yazar Robert Louis Stevenson da böyle demiş. Keyfinize göre durabilmeli, devam edebilmeli, istediğiniz yola sapabilmelisinizdir. Çünkü ritminizi bizzat kendiniz belirleyebilmelisiniz. Yürümenin Felsefesi’nde “Yürürken kendime eşlik ederim, iki kişi olurum.” diyen de var.
Yavaş yürümek gerekir. Bu telaşsızlık sayesinde zihin izne çıkar. Peki günümüzde durum nasıl?
Yavaş yürümeyi övelim biraz. Yavaş yürümek özümsemekle alakalı biraz da. Arabayla bir yerden bir yere giderken nesnelerin yanınızdan akıp gittiğini görürsünüz, siz ayrı, o ayrı bir alemde gibidir ama yürürken böyle bir durum yok. Yürümek insana sonsuz bir bütünlük hissi sunuyor. Yürürken bir dağ gördüğünüzde o dağı belki de saatler boyunca izleyebilirsiniz. Birçok detayına hakim olursunuz, manzaranın yanından geçmek yerine manzaranın bir parçası gibi olursunuz.
Bununla ilgili bir de araştırma yapılmış. Yaklaşık 475 bin insan incelenmiş. Hızlı yürümeyi dakikada yaklaşık 100 adım, yavaş yürümeyiyse dakikada 50 adımla sınırlandırmışlar. Düşük kilolardan obez bireylere kadar hızlı yürüyen insanların daha fazla yaşadıkları gözlemlenmiş. Yavaş yürüyen insanlar için bir yaş ortalaması bile vermişler. Yavaş yürüyen erkekler, yaklaşık 65 yaşında, kadınlarsa 73 yaşında ölüyorlarmış.
Resmi de bir sonuç vereyim: Bu metin Aklımdan Düşenler ismiyle paylaştığım içerik seriminin yürümeyle alakalı bölümünün notlarından hareketle oluşturuldu.